Tarihin en eski dönemlerinden itibaren insanlar falcılara, kahinlere, büyücü ve sihirbazlara başvurmuşlar; kimi krallar kahinlerle çalışmış, saltanatlarını onların verdikleri bilgilerle yürütmüşlerdir. Bütün peygamberler gibi Peygamber Efendimiz de büyücü, kahin ve sihirbazlarla mücadele etmiştir. Ve ümmetine bazı îkazlarda bulunmuştur. İlkokuldaydım. Öğle vakti, okul dönüşü kapı çaldı. Evimizin kapısına ben, annem ve ablam birlikte çıktık. Gelen o dönemde Konya’nın kenar semtlerinde yaşayan Roman asıllı bir kadındı. Evimizin üzerinde felaket bayrakları dalgalandığını, kendisine bir sadaka verip kurtulmamızı söyledi. Annem evden bir miktar gıda maddesi verdi, fakat kadın gitmedi. Annemden bir iplik ve kaşık istedi, ablam getirdi. Kırmızı bir ipliği kadın ablamın avuç içine uzatıp üzerine yemek kaşığı kapattı. Bir şeyler okuyup kaşığı ablamın avucundan kaldırdı. Gözlerimize inanamadık! İplik düğüm düğüm olmuştu. Düğümlü ipi ablamın avucundan hiç kıpırdatmadan kaşığı yine kapattı, okudu, tekrar açtı. İp bu kez eski haline gelmiş, dümdüz olmuştu. Kadın kapıdan ayrıldıktan sonra annem: “-Felak ve Nas Sûrelerini okudum, bu kadın büyücü!” dedi. Neler olduğunu anlamamıştım. Ta ki Felak Sûresi’nin mealini okuyana kadar: “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden, haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” (el-Felak, 1-5) Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim düğüm yapar, sonra ona üflerse, sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa, şirk koşmuş olur. Kim de (kendisini koruması için nazarlık ve benzeri) bir şey takarsa, o taktığı şeyin korumasına havale edilir.” (Nesaî, Muharabe, 19) NAZARLIK VE MUSKA TAKMA Toplumumuzda çokça görülen nazarlık ve muska takma; iğde dalı vs. gibi kurumuş ağaç dalları takma, dînimizde bir nevî şirke düşmek ve Allah’a tevekkülsüzlük sayılmaktadır. Oysa doğru olan, kendimize ve ailemize Fatiha, ayetü’l-Kürsî, İhlas, Felak, Nas Sûrelerini bolca okumak, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in tavsiye buyurduğu duaları, nazar ayetini (Bkz: Kalem Sûresi, 51-52. ayetler) okumak olacaktır. Maddî-manevî şifayı Allah’tan bilerek ehlinin elinden içinde dua ve ayetler olan muskaya elbette başvurulabilir. Lakin kimi zaman çalakalem yazılmış, içinde ne yazıldığı bilinmeyen “muska”ların kişiye fayda yerine zarar verdiği de bilinmektedir. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah’ın varlığını ve kudretini unutup bütün ümidini, takmış olduğu muska, nazar boncuğu vb. şeylerin koruyuculuğuna bağlayan kimseleri uyarmış ve onun, taktığı o muskaya havale edileceğini, yani Allah’ın onun üzerindeki muhafazasının kaldırılacağını bildirmiştir. Bu sebeple “müsebbibu’l-esbab”, yani bütün sebeplerin yaratıcısı olan Allah’a sığınmak, en doğrusudur. Yazımızda bahsi geçecek tabirleri ve bunların bağlı olduğu kimseleri tanıtarak konumuza devam edelim: Kahin: Gelecekten haber verdiğini iddia eden kimse, “falcı”, “medyum” demektir Arraf: Çalınmış veya kaybolmuş herhangi bir malın veya eşyanın yerini haber veren kişi. Bir nevî bakıcı. Müneccim: Olacak hadiseleri, yıldızlara bakarak bildiğini iddia eden kişi. GELECEĞE OLAN MERAKINIZ SİZİ KÖTÜLÜĞE SEVKETMESİN İnsanoğlunun yapısında, esrarengiz olana, geleceğe, diğer insanların hayatlarına yönelik bir merak ve ilgi vardır. Adına ister kahin, ister falcı, ister medyum, ne denilirse denilsin insanlar gaybı öğrenme, diğer insanların hayatlarına dair bilgi alma, kısmet açma, şans getirme gibi sebeplerle bu kişilere başvurmaktadırlar. Tarihin en eski dönemlerinden itibaren insanlar falcılara, kahinlere, büyücü ve sihirbazlara başvurmuşlar; kimi krallar kahinlerle çalışmış, saltanatlarını onların verdikleri bilgilerle yürütmüşlerdir. Cahiliye dönemi insanları da kimi zaman kahinlere başvuruyor, kimi zaman fallara ve falcılara tevessül ediyorlardı. Hatta büyücülük ve kehanet o kadar yaygındı ki, bir taraftan İlahî kelamı dinlemekten kendilerini alamıyor, bir taraftan da Efendimiz’in okuduğu Kur’an ayetlerini bile “büyülü söz” olarak nitelendiriyorlardı. Eski Mısır firavunları iktidarlarını desteklemek için büyücülerden yardım alırlardı. Hazret-i Mûsa’nın sihirbazlarla yaşadığı müsabakanın ardından sihirbazlar îman ettiler, Firavun da onları şehid etti. (Bkz: el-A’raf, 106) Hak ile batılın mücadelesi, bütün peygamberlerin hayatlarında görülmektedir. Bütün peygamberler gibi Peygamber Efendimiz de büyücü, kahin ve sihirbazlarla mücadele etmiştir. Ve ümmetine bazı îkazlarda bulunmuştur. EN MASUM GÖRÜNENİ “KAHVE FALI” Bir yakınım, Ege’nin en büyük şehrinde kafeleriyle ünlü sosyetik bir semtte, yoğun bir kalabalıktan ve kuyruğa giren insanlar olduğundan bahsetti. Yoğunluk bilhassa öğle aralarında artıyormuş. Semtte bulunan kafelerde bir hareketlilik varmış. Sebebi, kafelerde nam salmış, şanı almış yürümüş, “geleceği çok iyi bilen”(!), kahve falı bakan falcıların bulunmasıymış. Bu falcılar için önceden randevu alınıp sıraya giriliyormuş. Siz beklerken Türk kahvesi geliyormuş. Kahvesini bitirip sırası gelen, falcının önüne oturuyormuş. Falcı hayretlere düşüren açıklamalarıyla, insanları kendine hayran bırakıyormuş. Geçmişi, şimdiki zamanı, aileyi, yaşananları, hatta gelecekte olacakları bile haber veriyormuş. Söz konusu falcının ismiyle internette de detaylı bir araştırma yaptım. Bir değil, birkaç tane meşhur falcı çıktı, aramam neticesinde… Yapılan yorumlarda, birbirine falcı tavsiye edenler mi ararsınız; “-Falanca falcının söylediği çıkıyor!” diyenler mi? “-Aslında fala inanmıyorum ama baktırıyorum!” diye işin dalgasında olanlar mı? Azerbaycan ve İran coğrafyasının bir kısmında, belli ki Şia anlayışından gelen bir hurafe vardır: Kitap açmak… Kişi kızdığı, öç almak istediği veya türlü sebeplerle düşmanlık beslediği kimse için Kur’an-ı Kerîm’den rastgele bir sayfa açar ve evin penceresinden görünecek bir yere koyar. Düşmanlık beslediği kişi gelip geçtikçe açılmış vaziyette duran Kur’an-ı Kerîm’i görür. Hangi sayfa, sûre yahut ayet çıktıysa, o kişinin kaderi olur diye inanılır. Farz edelim Yûsuf Sûresi çıksa, kitap açan kişi, düşmanının 7 yıl kıtlık yaşayacağına inanır.